Nasıl Başladı?

Bu kareyle başlıyor bizim hikâyemiz.

Henüz kucağa sığan bir bebekken, annemin kollarındayım; arkamızda ipek kumaşlarla dolu fabrikamızın mağazası.

Bizim için tekstil bir sektörden fazlası. Bu topraklarda kuşaktan kuşağa aktarılan bir el hafızası, bir yaşam biçimi.

Sorita, bu hafızanın bugünkü karşılığı.

1949’da dedemin yerel dokuma tezgâhında başlayan aile mesleğimiz;
annemle babamın kurduğu Mert İpek’te büyüdü. Benim için fabrikamız çocukluk hatıralarımda üçüncü kardeşimiz gibiydi. Bahçesindeki meyve ağaçları, yavru köpekler, söğüt ağacının altında geçirdiğim öğle uykuları… Dokuma tezgâhlarının yağ kokusu, boyahanedeki zeytinyağlı sabun rendeleri, Birgi’den gelen kadınların işçiliği ve babaannemin koynunda sakladığı ipekböceği yumurtaları…

Bugün o saf çocukluk neşesi, Sorita’da somutlaşıyor. İşimiz sadece kıyafet üretmek değil. Bir dünya inşa ediyoruz. Bağ kurmak, hikâyemizi paylaşmak, kadın emeğini görünür kılmak istiyoruz.


Hayalimiz, emeğin ve duygunun paylaşıldığı yeni bir kız kardeşlik dünyası.

Ben, Tuğba — tasarımcı ve kurucu ortak olarak — Sorita’nın ruhunu taşırken,

Sevinç — modelimiz, üretim ortağımız ve kurucu ortağım — bu ruhun beden bulmuş hâli.

Her parçaya birlikte emek veriyoruz. Çocuklarımızın kardeşliği, bize tüm kız çocuklarının kardeşliğini hatırlatıyor; geleceğin kadın dayanışmasıyla aydınlanacağına inanıyoruz.

Sorita, geçmişin el emeğiyle bugünün zarafetini birleştiriyor ve biz bir markadan fazlası olmak istiyoruz:

Bir anlatı, bir hatıra, bir söz hakkı.